Benim aşım, senin aşını döver
Sanırsın ki Dünya Kupası maçları oynanıyor. Almanya mı, İngiltere mi, Rusya mı, Çin mi, Amerika mı kupayı kaldıracak? Kimisi çıkıp “benim aşım %92 korur” diyor, diğeri “benimkisi %94,5 koruyor” deyince, karar değiştirip “yok aslında %92 değil, %95 koruyor” açıklaması yapıyor. Bir diğeri önce %70 koruyor deyip, hemen ardından “düşük dozda %90 koruyor” açıklaması yapıyor. Adeta kıran kırana açık artırma usulü bir satış yaşanıyor. Çok şaşırtıcı değil, Pazar büyük. Dünyada 8 milyarı aşkın insan aşıyı bekliyor. Her ülke, her şirket kendi aşısının bu pazarda “bestseller” olmasını istiyor. Herkes bir telaş içinde, alelacele açıklama yapıp, ön alarak, pazardaki yerini sağlama almak istiyor. Sadece bu duruma bakarak, dünya kamuoyuna yapılan açıklamaların altında yatan motivasyonun salt sağlıkla ilgili olmadığını anlayabiliyorsunuz. “Hangi aşıyı yaptıralım?” sorusuna yanıt aranırken aşılardan çok, Çin, Rusya, Oxfort Üniversitesi, AstraZeneca, Pfizer, Biontech, Moderna, Johnson and Jonhson, GSK gibi ülke ve şirketlerin marka değerleri üzerinden tartışılıyor. Yani süreç, piyasa oyuncularının istediği istikamette gelişiyor.
Hangi aşıyı alalım?
Henüz dünyada faz 3 çalışmaları tamamlanmış ruhsatlı bir Covid 19 aşısı yok. Ama ülkeler 100 milyon doz, 50 milyon doz aşı siparişlerini vermiş durumdalar ve aşılama başlıyor. Bu aslında tuhaf değil. Çünkü pandemilerde böyle oluyor. “Aşıların faz 3 denemelerinin sonuçları yayınlansın, ben ondan sonra hangi aşıyı alacağıma karar vereceğim” derseniz açıkta kalırsınız. Aşıya erken dönemde ulaşamazsınız. Gecikmenin ortaya çıkaracağı sonuçlar (daha fazla hasta, ölüm, sakatlanma, maliyet, vb) , insani açıdan kabul edilebilir değil. Oysa ülkeler, bir an önce aşılamayı tamamlayıp, salgını durdurup, hayatı normale döndürerek, bu süreçten en az hasarla çıkmayı istiyor. Faz1 ve Faz 2 deneylerinde aşıların güvenli ve etkin bulunmasından yola çıkılarak sözleşmeler imzalanıyor. Bazı aşılarda devam etmekte olan Faz 3 çalışmalarının ara raporları da paylaşılıyor. Faz 1 ve Faz 2 sonuçları olumluyken, Faz 3’de olumsuz bir durum gözlenebilir mi? Kuşkusuz “olabilir”. Zaten bu olabilirlikten yola çıkılarak Faz 3 çalışmaları yapılıyor. Daha çok sayıda insan üzerinde denenerek, daha nadir görülebilecek yan etkiler ve aşının etkinliğinin daha net olarak görülmesi amaçlanıyor. Fakat henüz Faz 3 çalışmaları tamamlanıp, kullanım ruhsatı almış bir aşı yok dünyada. Buna rağmen bazı ülkeler “ön onay” vererek aşıyı kullanmaya başladılar.
Kar/zarar oranı
Faz 3 çalışmalarında ve hatta ruhsatlandırılma sonrası Faz 4 çalışmalarında bile beklenmedik bir yan etkiye rastlanması olası. Özellikle “uzun vadede ortaya çıkabilecek, nadir görülebilecek olası yan etkiler” konusu, uzun zaman endişe kaynağı olmaya devam edecek. Bu nedenle insanların/ülkelerin, pandeminin “yakın ve somut” tehdidine karşılık; aşının “uzak ve olası” riskini karşılaştırıp, yarar/zarar hesabı yaparak, aşı konusunda karar vermeleri gerekecek. Yani aşının kendisine zarar verebileceği olasılığından korkanların; aşı yaptırmamanın riskini unutmamaları gerekiyor. Aşı yaptırmamakla çok daha büyük ve daha yakın zarara uğrama olasılığı söz konusu. Pandemide çember daraldıkça, insanlar yakın çevrelerinden hastalananları ve özellikle ölenleri gördükçe aşıyı yaptırma konusunda daha istekli olacaklardır. Sağlık çalışanlarının bu grupta olacaklarını düşünüyorum, çünkü onlar bu hastalığın ne kadar ağır seyrettiğini, hastaların yoğun bakımlarda nasıl hayatta kalmak için boğuştuğunu ve maalesef ölüp gittiğini her gün görüyorlar. Hastaların yakınları da bu kategoride yer alacaklardır. Karantina ve izolasyon yasakları, kısıtlamalar hepimizin yaşamını kararttı. İşsizlik, geçim sıkıntısı, daralan ekonomi; eğitimin aksaması, duraklaması; nikah, düğün gibi sosyal etkinliklerin yapılamayışı; evlere hapsolma insanlarda bıkkınlık ve yorgunluğa neden oldu. Herkes artık bir an önce normale dönmeyi istiyor. Bunun şu anda aşıdan başka bir yolu yok. Bu nedenle halkın bir an önce aşı yaptırmayı isteyeceğine inanıyorum.
Aşı karşıtlığı
Sadece Covid 19 için değil, onlarca yıldır kullanılmakta olan diğer aşılar için de tüm ilkelerde aşıya mesafeli duranlar, karşı çıkanlar var. Ancak pandemi aşı karşıtlığını geriletecektir. Nitekim grip ve zatürree aşılarında bunu gördük. Önceki yıllarda grip aşısını yaptırmayanlar, bu yıl henüz daha aşı gelmeden eczanelere isimlerini yazdırıp, aşılanmak için sıraya girdiler. Geçmiş yüzyıllarda kitlesel ölümlere neden olan çiçek, kolera, dizanteri, veba, kuduz, kızamık, difteri, tetanoz, boğmaca, verem, poliyomyelit gibi enfeksiyon hastalıklarının önlenmesinde ve beklenen yaşam süresinin otuzlu-kırklı yıllardan yetmişli-seksenli yıllara çıkmasında en büyük paylardan biri de aşılarındır. Aşı konusundaki tereddütler aşının yetersizliği veya yan etkilerinden çok, politik manipülasyon kaygısı ve güvensizliğe dayanmaktadır. Covid 19 aşısıyla ilgili endişeleri besleyen: komplo teorileri, “bazı kişilerin, ailelerin, şirketlerin, ülkelerin insan mühendisliğini amaçladıkları ve bunu salgın çıkartıp herkesi aşılamaya zorlayarak yapacakları” korkusudur. Bu korku ve kaygı kanıta dayalı olmayıp, faraziye ve söylentilerden beslenen bir inançtır. Bazıları, bazılarının kendisine zarar vermeye çalıştığına ve bunu aşı ile yapacaklarına inanmaktadır. Oysa bugün yaşadığımız dünyada, elinde internete bağlı bir telefon olan herhangi birini izlemek veya yönlendirmek için aşı ile çip takmaya hiç gerek yoktur. Ne var ki, “önce zarar görme” dürtüsüne dayanan bu inancı, bilgi ile değiştirmek kolay değildir.
Aşı hakkında tereddütler
Aşı karşıtlığı ile insanların yeni bir aşıyı yaptırıp yaptırmama konusunda bazı kuşkularının, sorularının olması aynı şey değildir. İkincisi doğaldır ve bir ölçüde hemen herkesin yaşadığı bir olgudur. Bu durum bilgilendirme ile aşılabilir. Öncelikle aşı üretimi, kolay ve herkesin yapabileceği bir iş değildir. Dünyada bu teknolojiye sahip ülkeler ve şirketler bellidir. Örneğin Çin, aslında dünyada şu anda kullanılmakta olan diğer bir çok aşının en çok üretilmekte olduğu bir ülkedir. Aşı geliştirme aşamaları çok iyi tanımlanmıştır ve Covid 19 aşısı için de bu süreçler aynen işletilmektedir. Bu sürecin Covid 19 için diğer aşılara kıyasla daha kısa sürmesi bu aşamaların ihmal veya bypass edildiği anlamına gelmemektedir. Bilimsel gelişmelerin artan hızı (örneğin 31 Aralık 2019’da DSÖ, Çin’de nedeni bilinmeyen zatürree salgınını raporladı ve 7 Ocakta etken tanımlandı, 11 Ocakta virüsün genetik sekansı tanımlandı ve 48 saat içinde virüs genomu sentezlendi ve klinik öncesi aşı çalışmaları iki ayda tamamlanarak Faz 1 çalışmalara başlandı); ilaç ve aşı geliştirilmesinde kullanılan modern teknolojilere, laboratuvarlara çok sayıda ülke ve şirketin önceden beri sahip olması; tek bir merkez değil, çok sayıda merkezin aşıyı geliştirmek üzere çalışması ve bu merkezler arasında oluşan rekabet; bu merkezlerin ihtiyacı olan bilim insanı, teknisyen, gönüllü, malzeme, materyal, cihaz, para gibi kaynakları bulmakta güçlük çekmemeleri ve devletlerin ekonomik olarak sürece çok fazla destek vermeleri ve daha kısa sürede aşı geliştirmeye izin veren yeni aşı tekniklerinin kullanılması ve şimdiye kadar görülmemiş bir hızda dünyaya yayılan pandeminin neden olduğu zaman baskısı bu zamanı kısaltmıştır. Klinik öncesi çalışmaların olumlu sonlanmasıyla şu anda 40’dan fazla aşı adayı insanlarda deneme safhasındadır. Faz 1 ve Faz 2 aşamalarını tamamlayıp, Faz 3 safhasında olan 10’dan fazla aşı söz konusudur. Aşı üreten firmalar da bu süreçlerde dikkatsiz veya özensiz davranıp, ileride firmalarının prestijini sarsacak ve büyük ekonomik zararlarına neden olabilecek bir hata yapmayı hiç istemezler. Kaldı ki Dünya Sağlık Örgütü ve ülkelerin aşının kullanmasına izin verecek olan aşıyla ilgili kurul ve kurumları da, aşı çalışmalarını izliyor ve kendileri de aşılarla ilgili bazı test ve deneyleri kendi laboratuvarlarında yaparak bu aşılara onay veriyorlar.
Türkiye’nin satın aldığı aşı güvenli mi?
Türkiye’nin ilk planda satın alacağı inaktive aşıya gelince, halihazırda mevcut diğer seçenekler olan m-RNA ve recombinant aşılara kıyasla çok daha eski bir teknolojiyle üretilmekte olup; yaklaşık 100 yıldır kullanılmaktadır. Grip aşısı, kuduz aşısı, hepatit aşısı gibi bu yöntemle üretilmekte olan aşıları, örneğin daha önce ben kendime yaptırdım. Pek çok kişi de yaptırmıştır. Bu aşılarda virüsün ölü hali, kişilere veriliyor. Bu aşının Faz 2 çalışmalarındaki etkinliği %90’ların üzerinde olarak, muteber bir uluslararası tıp dergisi olan Lancet’te yayınlanmıştır. Şu ana kadar Faz 3 çalışmalarında en fazla kişiye uygulanmış olan aşı da budur. Çin dışında Endonezya, Brezilya ve ülkemizde de Faz 3 çalışmaları yapılıyor. Yani bizler büyük olasılıkla bu aşıyı yaptırmadan önce, ülkemizde yaklaşık 2 aydır uygulanmakta olan Faz 3 çalışmalarının sonuçları hakkında ara raporu görmüş olacağız ve aşının Türk insanı üzerindeki etkisi ve güvenliği hakkında doğrudan bilgimiz olacak. Şu ana kadar gönüllü olan bine yakın sağlık çalışanında ciddi bir yan etkinin görülmediğini de biliyoruz. Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK) ve Halk Sağlığı Genel Müdürlüğünün yapacağı bazı güvenlik ve potens testlerinin sonuçları olumlu sonuçlanmadan, bu aşılar uygulanmayacak. İnaktif aşıların üretilmeleri aslında daha zor ve diğer aşılara göre daha pahalı; yani bazılarının iddia ettiği gibi ucuz ve kolay teknoloji ürünü değiller. Çok önemli bir avantajı da aşının taşınması, dağıtılması, saklanması ve uygulanması sürecinde stabilitesinin normal koşullarda korunması ve -20 veya -70 derece gibi zor sağlanabilecek koşullar gerektirmemesidir. Bu da soğuk zincirin korunup korunamaması gibi bir riskin minimalize edilmesi anlamına geliyor. Türkiye’de gelişme aşamasında olup, insan üzerinde Faz 1 çalışmalarına devam edilen yerli aşımız da inaktif aşı. Türkiye inaktif aşı yanında diğer aşılara da en kısa zamanda ulaşmak için çalışmalar yapıyor. Pandemi dönemlerinde istediğiniz aşıdan, istediğiniz zaman, istediğiniz kadar temin edebilmeniz kolay değil, ama ilerleyen günlerde ulaşılabilir olabileceğini umut ediyorum. Dünyada pek çok insanın şu sırada “hangi aşıyı olayım?” diyerek bir seçme lüksünün olacağını düşünmüyorum.
Aşı nasıl uygulanacak?
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de virüsle enfekte olma, hastalanma, hastalığı ağır atlatma, ölümle sonuçlanma ve virüsü bulaştırma riskleri yüksek olan kişilerden başlanarak, zamanla isteyen herkesin aşılanmasına izin verecek bir sıralama uygulanacak. En başta sağlık çalışanları, 65 yaş üstü ile bakımevi, huzurevi, engelli bakım evlerindeki, yurttaşlarımız gönüllülük esasıyla aşılanacak. Çin gibi kamusalcı yönetim anlayışının hakim olduğu bir ülkede bile, insanlar bu aşıyı yaptırmak için ciddi bir ücret öderken; Türkiye’nin aşıyı vatandaşlarına ücretsiz olarak sunması, aşıya erişimi çok kolaylaştıracaktır. Aşı konusunda en çok bilgi sahibi olan hekimlerimizin, sağlık çalışanlarımızın daha Faz 3 aşamasında bu aşıyı yaptırmaya gönüllü olması; işin uzmanlarından doğru bilgiye ulaşabilme imkanı olan siyasi parti liderlerimizin aşıyı yaptırma konusunda endişelerinin olmadığını beyan etmelerinin de halkımızın aşıyı yaptırma konusunda destek olacağına inanıyorum.
İnsani sorumluluk
Unutmayalım ki, aşı bir pandemiyi durdurmak için elimizdeki en büyük silahtır. Her gün 30 bini aşkın insanımızın enfekte olduğu ve 200 civarında insanımızın öldüğünü, hastanelerin ve yoğun bakım ünitelerimizin dolduğunu, çevremizde tanıdığımız, sevdiğimiz insanların hastalandığını, artık tehdidin çok yakından geldiğini ve eğer hastalanır isek, tekrar sağlığımıza kavuşup kavuşamayacağımızın belli olmadığını, genç ve kronik hastalığı olmayan kişilerde de ağır seyredip ölümcül olabildiğini görüp dururken, kanıta dayanmayan farazi endişelerle aşı yaptırmayıp, kendimizi tehlikeye atmak bana pek doğru gelmiyor. Aşılanmak, sadece kendimiz için değil, çevremizdeki insanları korumak ve ülkemizin daha fazla zarar görmeden bu süreçten çıkması ve bir an önce normal hayatımıza dönmek için de üzerimiz düşen bir sorumluluk ve yurttaşlık ödevidir diye inanıyorum.
Henüz cevabı bilinmeyen sorular
Aşılar yaşlılarda, kronik hastalığı olanlarda, çocuklarda, bağışıklığı baskılanmış kişilerde de yeterince etkili olacak mı? Koruyuculuğu ne kadar sürecek? Aşının tekrarı gerekecek mi? Virüs, aşıyla elde edilecek bağışıklıktan kendisini kurtaracak şekilde büyük bir mutasyon geçirecek mi? Henüz bu soruların yanıtlarını tam olarak bilmiyoruz.