Değerli Hekim Adayları; Sevgili Öğrencilerim;
Şu anda devam etmekte olan tıp eğitiminizle ilgili sizinle kısa bir sohbet etmek istiyorum.
“Öğretmek” sözcüğü lügatimize yanlışlıkla girmiş bir fiildir. Kimse kimseye bir şey öğretemez. Doğrusu “öğrenmek” olmalıdır. Eğer siz öğrenmek isterseniz; bizler sizin öğrenmenizi kolaylaştırabiliriz, size rehberlik, koçluk, danışmanlık yapabiliriz. Ama asla öylece durup bizden bir şey öğretmemizi beklemeyin. Siz aktif olmalısınız, Eskiden “öğren(i)ci” demezdik; “talebe” derdik; yani talep eden, peşine düşen, talip olan anlamında… Eğitimin çıktısı asıl olarak sizler içindir. Aldığınız kaliteli bir eğitimden yararlanacak olan yada yetersiz bir eğitimden zarar görecek olan sizlersiniz. Hele ülkemiz koşullarında eğitimin başarısından/başarısızlığından eğitimciye olumlu/olumsuz geri dönüş yok denecek kadar azdır. Yani eğitim treninin lokomotifi sizler olmalısınız. Bu sürecin karı da zararı da size olacaktır. Daima eğitimcilerinizin önünde olmalısınız, bizleri motive etmelisiniz; hatta zorlamalısınız. Kuşkusuz bu şimdiye kadar alışmadığınız bir durum. Ama artık ezberinizi bozmanın zamanı geldi.
Ne demek istediğimi şöyle açıklayayım: markete alış verişe giderken kafanızda bir liste/plan vardır. Evinizde ne eksik, neye ne kadar ihtiyacınız var az çok bilirsiniz. Mesela pirinç alacaksanız pilavlık mı, dolmalık mı; ne kadar alacaksınız bir fikriniz vardır. Bir yada iki kilo alırsınız ama, 50 kg pirinç almazsınız. Örneğin: domates alırken eziğini çürüğünü; pahalısını; hormonlusunu almak istemezsiniz. Gidip tezgahtara “bana ne verirsen, ne kadar verirsen ver, kafana göre takıl” demezsiniz, seçici olursunuz. Tezgahtarın insafına göre değil; kendi ihtiyaç ve bütçenize göre neyi ne kadar alacağınıza karar verirsiniz. Eğitim almak domates almaktan daha değersiz değildir? Staja geldiğinizde “hocalarımız bize neyi ne kadar verirlerse yeterli” demeyin, kendi ihtiyaçlarınıza/çıkarlarınıza göre süreci yönlendirmeye çalışın. Birinci basamakta başarılı bir hekim olmak için neye ne kadar ihtiyacınız var planlayın. Ulusal Çekirdek Eğitim Programı (UÇEP) bu konuda size yol gösterecektir. Ders kurullarında, stajlarda UÇEP’te tanımlanmış yetkinliklere uygun olarak eğitim alıp alamadığınızı sorgulayın. Örneğin Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı olarak bize geldiğinizde bizden neleri ne kadar öğrenmek istediğinizi belirleyin. Özel ilginizi çeken alanlarda UÇEP’deki yetkinlikleri yatay veya dikey olarak kendiniz için genişletebilirsiniz. Ama kullanmayacağınız bilgi ve becerilerle zamanınızı, emeğinizi, kafanızı doldurmayın; yani 50 kg pirinçle eve dönmeyin. Eksik, yetersiz bilgi, beceri ve tutuma razı olmayın; yani ezik, çürük domatesleri almayın. Aktif olun, sorgulayıcı olun, talepkâr olun. Bunu yapabilmeniz için staja gelirken o stajdan asgari neyi ne kadar alacağınızı önceden belirleyin, yani bir alış veriş listeniz olsun elinizde…
Bir de unutmayın “okursanız, dinlerseniz unutursunuz; görürseniz belki hatırlarsınız; ama yaparsanız öğrenirsiniz”. Uygulayın, bilgiyi kullanın; okuyarak, altını çizerek, boyayarak, özet çıkararak, ezberleyerek asla bilgiye sahip olamazsınız. Bilgiye sahip olmanın tek yolu onu kullanmak, gerçek yaşam içinde uygulamaktır. Asıl olan “real-time” öğrenme; yaşayarak öğrenmedir. Gerisi bir sınavlık barut gibidir. Sınavda atar ve tüketirsiniz. Geriye kokusu ve yanık izi kalır.
Haydi gelin, öğren(i)ci/talebe odaklı/aktif eğitimi zorlayın, aktif olun, motive edici olun, lokomotif olun. Pasif, sürüklenen, vagon olmayın. Ne dersiniz? Var mısınız? Ben kendi adıma bu rolünüze kendimi hazırlıyorum, keşke bize gelirken öğrenim hedeflerini belirlemiş, kararlı, bilinçli, talepkâr olarak gelseniz…